27 Eylül 2008 Cumartesi

Köyden Kente Göç ve Konut Sorunu


Konut sorunu denildiğinde akla ilk gelen fikir konut darlığıdır. Bu darlığın nasıl oluştuğu açıklanabildiğinde, çözümü de daha net bir şekilde görülebilecektir.
Konut sorunu bir kent sorunu olarak ortaya çıkmıştır. Bu sorunun temel nedenlerinden biri, kentlerdeki nüfusun artmasıyla sonuçlanan “köyden kente göç” olgusudur. Dünyanın farklı yerlerinde kendi özgünlüklerini taşımakla birlikte belli ortak ekonomik koşullar, köylerde yaşayan nüfusun önemli kısmının kentlere yönelmesini tetiklemiştir.

Tarih ilerliyor, ihtiyaçlar gelişiyor

Çok basit bir anlatımla mallar, ya da başka bir deyişle metalar, iki temel değeri barındırmaktadır: Kullanım değeri ve değişim değeri. Sadece kullanım değeri söz konusu olduğunda üretici, emek gücü ile ürettiği metadan yalnızca o metanın kullanımıyla sınırlı bir fayda elde edebilmektedir. Ama bir aileye on çuval buğday yetebilir, yirmi çuval buğday fazla gelebilir, bundan daha fazlası ise muhtemelen çürüyecektir. Üreticinin, elindeki ürünü ekonomik dolaşıma sokması ve ürünün içinde somutlaşmış emek gücünden, ihtiyaç duyduğu başka ürünlerle değiştirerek onun değişim değerinden faydalanması gerekmektedir. Böylece değişim değeri kazanan ve metaya dönüşen buğday çürümeyecek ve diğer çuvallardaki buğdaylar on metre kumaş, yirmi kilo elma vs. olarak geri dönecektir. Basit takasların ardından paranın ortaya çıkması, işleri hem karmaşıklaştırmış hem de değişimi kolaylaştırmış ve evrenselleştirmiştir.
Toprağa bağlı üretim biçimiyle elinde varolan üründen sadece kullanım-değeri üreten köylü, bir değişim-değeri oluşturamadığı noktada kullanım-değerinin yanı sıra değişim-değeri de elde edebileceğine inandığı olanakları arayacaktır. Yani köylüler diğer ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla, ürünlerinin başka metalarla değiştirilme özelliği kazanması için kendi köylerinden başlarını çıkaracak, köyler arası pazarlar oluşturacaktır. Sonrasında ticaret ve manifaktür sayesinde giderek gelişen kentlerle bağlantılar kuracak, mallarını o kentlerin pazarlarında satmaya başlayacaktır. Kentlerdeki ürünlerle kendi ürünlerini, para aracılığıyla değişime sokacaktır.
Nihayetinde genel ekonomik gelişimin de etkisiyle geçim olanakları daralan köydeki üretici, daha fazla hayatta kalma şansı gördüğü, köyde bulması güç olan çeşitli mal ve hizmetlerden yararlanabileceği, ayrıca köydeki toplumsal statüsüne oranla daha yüksek bir statü gözüyle baktığı kente göç eder. (Burada temel olarak köylülerin kente göçündeki genel ortak ekonomik nedenlerden söz ettiğimizi bir kez daha belirtelim). Bu şekilde nüfusun kentlere akması ile buraya gelen insanlar, yaşamak için yemek, içmek ve barınmak gibi temel ihtiyaçlarını karşılamak zorundadır. Köyde toprağını işleyerek buğday üretip onu başka metalarla değiştirirken, burada da bir şekilde önce kendi gereksinimlerini karşılamak sonra da başka gereksinimleri için değiştirebileceği nesne üretmek zorundadır. Kısaca meta üretmelidir. Ama geldiği kent de, artık pazarında malını sattığı, hanında kaldığı, meyhanesinde gönül eğlendirdiği eski kent değildir...

Kumaş için buğday değil artı-değer

Köylü başını köyünden çıkarıp kente göçene kadar, şehirde de burjuvazi boş durmamış ve kapitalist üretim biçimini hakim hale getirerek fabrikalar kurmuştu bile. Emekçi köylü artık tarlada buğday değil, fabrikada kapitaliste artı-değer üretecekti. Kendisi ve ailesi ise ürettiği değerlerin, özlemini çektiği zenginliklerin sadece kırıntılarına sahip olacaktı.
Kente göçen köylüler her ne kadar bohçalarına tatlı hayallerini koyup gelmiş olsalar da, o hayaller kentlerdeki gerçeklerin duvarlarına çarpmaya mahkumdu. Geldiklerinde bir düğüne gelir gibi davul-zurnayla karşılanmadılar. Ve “konut sorunu” kendini göstermeye başladı.
Bilimsel olarak, “kentlere göç eden bu insanların oluşturdukları emekçi kitleler, mevcut koşullar içerisinde kendileri için inşa edilen meskenlerden daha hızlı bir oranda yığıldıkları için, her zaman en kötü meskenler için bile kiracıların mutlaka bulunacağı ve en sonu, ev sahibinin malından ev kirası şeklinde sağlayacağının en fazlasını sağlayacağı, yalnızca hakkı değil kapitalist olarak rekabet nedeni ile bir dereceye kadar da görevi olduğu bir toplumda, konut darlığı sorunu zorunlu olarak var olacaktır”. Konut darlığı sorunu bir rastlantı değil, kapitalizmin sebep olduğu bir durumdur.
Yoksul halk, konut sıfatını hak etmeyecek izbelerde, düşük ücretinin önemli kısmını kiraya vererek yaşamaya zorlanmıştır. Kapitaliste emek gücünü satarak ürettiği değer, kendi emek-gücünü yeniden üretmek için gereken değerden daha fazladır. İşte bu fazlalığa kapitalist el koymuş ve ona sadece kendini yeniden üreterek işe tekrar gelmesini sağlayacak kadarını vermiş, kalanını çok görmüştür. Kalan artı-değer ile sermayesini büyütmüş, çekilen cefanın sefasını acımadan sürmüştür.
Temel ihtiyaçlarını zar zor karşılayan bu insanların belirlenen bu girdap içerisinde debelenmeleri, sürekli olarak da işverene kar sağlayıp oldukları yerde saymaları istenmektedir. Tüm olumsuzluklara karşın başını sokacak bir yer bulabilenler, evsiz-barksız olanlarla kıyaslandığında kendilerini şanslı atfederler ve bunu ellerinde tutmak için batmadan oldukları yerde debelenerek bunu korumaya çalışırlar.

Azami kar hırsı sorunu büyütüyor

Yoksul emekçiler açısından durum böyle iken, maddi durumu daha iyi küçük burjuva kesimin de aslında konut sorunu bağlamında pek şanslı olduğu söylenemez. Çünkü konut sorunu doğrudan altta kalan yoksul halkı ve küçük-burjuva kesimi ilgilendirir. Küçük burjuvazi konut sahibi olmak ve daha iyi bir yaşam hayali kurmaktadır. Ancak konuta sahip olarak daha iyi bir yaşam hayali kuran küçük-burjuvazi konutu, işten atıldığında bir yaşam garantisi olarak görse de şunu unutmamalıdır: Konutun değeri, işten atılmasına sebep olacak bir ekonomik kriz veya sanayi bunalımında ya en alt seviyeye inerek bir yaşam garantisi olmaktan çıkıp çok kısıtlı bir zaman içinde kendisine temel ihtiyaçlarını karşılayacak bir değer bile taşımayacak, ya da bu tip bir kriz halinde onu satabileceği bir alıcı dahi bulamayacaktır.
Bürokrat ve üst düzey memur kesmler ise devletin kendilerine tahsis ettiği lojmanlarla ayrıcalıklı bir konum yakalarlar ve konut sorunundan uzak kalmayı başarırlar, ancak garantileri mevcut düzenin sürmesi ve bu düzene devamlı itaat ve hizmetlerine bağlıdır.
Yoksul halk belki ancak geçim araçlarının ucuzladığı dönemde konut satın alabilir. Tabii bunlar müstakil ve çevresinde sıkışmışlık duygusu yaratmayan ferah bir alan bulunan evler yerine, “dahice” yapım hileleriyle maliyeti ucuzlaştırılmış ve dar alanlara çok miktarda sıkıştırılmış evlerdir.
İmalatın gelişmesiyle birlikte toprağın değeri artmış ve toprağın değeri arttıkça da, içinde oturacakların sağlığını ya da rahatını düşünmeksizin inşa edilen yapıların sayısı had safhaya ulaşmıştır. Bu anlayışa göre artık hiçbir yer kötü değildir, yeter ki daha iyisine gücü yetmediği için orayı kiralayacak satın alacak biri bulunsun, önemli olan kar etmektir.
Azami kar hırsı sonucu iddi harcı (para yığıcı) konumuna gelen işverenler caddelere daha fazla özen göstermeye başlamıştır. Göz önünde ve işlek olan yerler, perakende satış için elverişli bir konum oluşturan caddelerdeki konut ve dükkanlar, nispeten arkada kalan konutlara göre daha değerlidir. Bundan dolayı da caddelere daha fazla özen gösterilmiştir.
Dikkat edilirse yoksul halk her zaman bulunduğu kentin merkezi dışında, kenti çevreleyen bir konumda yer alır. Bu sebeple yoksul halkın yaşadığı yapılar bilimsel olarak sağlıksızdır. Bu konutların yapımında yasalardan pek bahsedilemez. Ancak kötü sonuçlanan bir felaket durumunda zorunlu olarak var olan yasaları hatırlar; fakat tam olarak yürürlüğe koymazlar. Toplumun egemen maddi gücünü oluşturan işverenler, aynı zamanda toplumun zihinsel gücünden de kendi çıkarları için faydalandıklarından yoksul halkın yaşam koşullarından tamamıyla uzak durmaktadır. Onlar için tek ve önemli nokta, sahibi oldukları meta ürününü satabilmeleri için bunu satın alabilecek kadar parası olan bir alıcı bulmalarıdır. En iyi alıcı da imkanları elvermediği için bu ucuz ve sağlıksız koşullara katlanacak olan yoksul halktır. Bu konutları bile alamayan ya da kiralayamayan insanların bulduğu çözüm yolu ise gecekondu diye adlandırdığımız barınak şeklidir.

Ve gecekondular

Gecekondular biraz daha farklı bakılması gereken yerleşim yerleridir. Özünde kapitalist üretim biçiminin sonucu olsalar da diğer konut biçimlerinden farkı, yoksul halkın bunları kendilerinin yapıp kendilerinin kullanıyor olmasıdır. Devlet çözüm oluşturamadığı noktalarda bunların yapılmasına izin vererek geçici olarak halkın konut talebinden sıyrılır. Ancak kent zamanla bu bölgelere kadar büyür ve gecekondu bölgeleri sermaye sahipleri için cazip bir meta merkezi olmaya başlarsa, o zaman yönetici kesim bu konuyu gündemine alarak bunu bir sorun olarak görürler. Çözümleri ise bu derme çatma barınılan yerlerin yıkılarak yerine kar sağlayan konutların yükselmesidir.
Barınma sorunuyla tekrar yüz yüze gelen yoksul halk, bunların yıkılmasını engellemeye çalışarak hak aramaya çalışır. Ancak asıl talep daha sağlıklı, yaşanılabilir, altyapı sorunu olmayan, ısınma sorununun çözüldüğü konutlar olmalıdır.

Çözüm Yerine…

Görülüyor ki konut sorunu kapitalist üretim biçimi ile ortaya çıkmış bir kent sorunudur. Bu sorunun özü de diğer temel sorunların özünü oluşturan emek-sermaye çelişkisinin gerçek hayatta ete kemiğe bürünmüş somut koşullarından başka bir şey değildir. Kökten ve kalıcı çözümü ise emekçi sınıfın taleplerinin insanca bir düzen kurularak gerçekleştirilmesinden başka bir şey değildir. Kapitalist sistemde burjuvazinin konut sorununu çözmek için dillendirdiği tüm çözüm önerileri; yaldızlı projeler aslında emekçi halkın barınma ve yerleşim sorununu çözmeyi değil daha fazla rant elde etmeyi amaçlamaktadır. Kapitalizmin emekçi sınıfların barınma ve konut sorununu çözmediği her koşulda halkın barınma sorununu kendi çabaları ile gidermesi meşrudur. Çözüm olarak yıkım ve tasfiyeyi dayattığında ise halkın kendi imkanları ile kurduklarını koruması, barınma hakkının savunulmasıdır, yani en doğal insani haktır.

Kaynaklar
• Ruşen Keleş (kentleşme politikası-imge yayınları)
• Friedrich Engels (konut sorunu-sol yayınları)
• Friedrich Engels (İngiltere de emekçi sınıfın durumu-solyayınları)
• Karl Marx (kapital özet ve kılavuzu-yurt kitap yayın)

Hiç yorum yok: